Eka Kurniawan’dan Güzellik Bir Yaradır kitabını okumuş ve çok sevmiştim. Açıkcası o sevgi, Kaplan Adam’a biraz tereddütle yaklaşmama sebep oldu. KendiEka Kurniawan’dan Güzellik Bir Yaradır kitabını okumuş ve çok sevmiştim. Açıkcası o sevgi, Kaplan Adam’a biraz tereddütle yaklaşmama sebep oldu. Kendisini tekrar etmesinden ya da beklentimin altında kalmasından korkuyordum. Ama Kurniawan beni bir kez daha şaşırttı.
Güzellik Bir Yaradır’dan çok farklı bir kurulumu olsa da aslında Endonezya’da kadın olmak bu kitabın da temelini oluşturuyor. Bir yandan da toplumun aile özelinde, kişilere yüklediği anlamları-sorumlulukları da irdeliyor. Aslında çok kısa bir roman ama yazarın olaydan daha çok duygularla ve devamlı geçmiş ile günümüz arasında dolaşırken bıraktığı ipuçları ile çok daha karmaşık bir romana dönüşüyor.
Temelde kötü bir evliliğin sonucu olarak dünyaya gelmiş Margio’nun komşusu Enver Sedat’ın boynunu ısırarak öldürdüğü haberi ile açılıyor roman. Hissettiği yetersizliği şiddet ve öfke patlamalarıyla ailesinden çıkaran bir babanın oğlu olmasına rağmen şiddete hiçbir zaman meyillenmemiş olmasından dolayı köyde büyük bir şoka sebep olur bu haber. Bu cinayetin sebebini çözmeye çalışırken bütün kahramanların duygu durumlarının detaylarına kavuşuyoruz. Yoksul bir geçmiş, hayata dair yaşanan hayal kırıklıkları, mecburi evlilikler, erkeklik kavramına yüklenen gereksiz yücelik ve kadınlığın siyah ve beyaz olarak ayrılıp yine erkekler tarafından tanımlanması gibi.
Kaplan Adam 170 sayfada, çok karmaşık bir olaylar zincirini, bütün köyü ve karakterleri gözünüzde canlandırabileceğiniz şekilde, Endonezya’nın mitleri ile müslüman kültürünü birleştirip melez bir mit tadında anlatıyor. Çok beğendim ama yine de Güzellik Bir Yaradır hala en sevdiğim....more
Kitap, bir zamanlar Halimunda’nın en güzel fahişesi olarak ün salan Dewi Ayu’nun, ölümünden 21 yıl sonra mezarından kalkıp yine “güzelliğin� açtığı yaKitap, bir zamanlar Halimunda’nın en güzel fahişesi olarak ün salan Dewi Ayu’nun, ölümünden 21 yıl sonra mezarından kalkıp yine “güzelliğin� açtığı yaraları kapatıp işleri tekrar yoluna koymak için evine geri dönüşü ile başlıyor. Dewi Ayu’nun hayatının İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren günümüze kadar sürecini anlatırken aslında Endonezya’nın tarihini de takip ediyorsunuz. Endonezya’nın bir Hollanda sömürgesi olduğu dönemden itibaren, yerli halkın ikinci sınıf insan görülmesi, kadınların sömürülmesi, aile içi şiddet, iç savaş, askeri darbe, toplu katliamlarla dolu korkunç tarihiyle yüzleşiyorsunuz. Ancak yazarın büyülü gerçekçilikle kara mizahı harmanladığı kitapta zaman zaman kahkahalarla gülüyor iki sayfa sonra da insanlıktan nefret edebiliyorsunuz. Şiddet, tecavüzler, ensest, delilik, iradesiz erkekler, acı çeken kadınlar, kinci kötü ruhlar ve komünist hayaletlerle dolu yetişkinlere yönelik, sarkastik bir peri masalı. Benim Endonezya edebiyatından okuduğum ilk kitaptı ve çok beğendim. Bir aile tarihiyle ülke tarihini aktarması ve büyülü gerçeklikten dolayı Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık kitabı ile çok kıyaslanıyor ancak bire bir benzer olduğunu düşünmüyorum. Zira Yüzyıllık Yalnızlık’tan hoşlanmayanların dahi sevebileceği bir kitap bence. Kapak sizi aldatmasın, mutlaka okuyun.
“Çaresizlik içinde ‘Komünist mi oldun yoksa?� diye sordu. ‘Ancak bir komünist böyle kederli olabilir.� ‘Aşık oldum.� dedi Kliwon annesine. ‘Daha kötüymüş.� dedi annesi.�
“Öldükten sonra hatırlanacağınızı ummayın� dedi, “inanın insanlar doğrudan kendilerine dokunmayan hiçbir şeyi hatırlamazlar.�