ŷ

Oldtimer - Klasik Okuma Grubu discussion

Franz Kafka
This topic is about Franz Kafka
70 views
Ayın Yazarları > Franz Kafka - Nisan 2020 Ayın Yazarı

Comments Showing 1-36 of 36 (36 new)    post a comment »
dateUp arrow    newest »

message 1: by Öü (new)

Öü | 3942 comments Mod
Nisan ayının yazarı Franz Kafka ve eserlerine ilişkin yorumlarınızı bu başlıkta paylaşabilirsiniz.

Sağlıklı günler ve keyifli okumalar dileriz.


message 2: by Renin (new)

Renin | 478 comments Kafka’dan sadece öüşü’� okumuştum. Bu ayıbı bu ay sona erdireceğim. :) Dava ile başlıyorum. Bir de eş zamanlı olarak Saul Friedlanger’in “Kafka: Utanç ve Suçluluğun Şairi� kitabını okuyacağım.


message 3: by Ö (new)

Ö (omercinar) | 686 comments Genelde kolayokunduğu için öüşü ve Milena’ya Mektuplar ile başlanıyor ama asıl Kafka öyküleri, günlükleri, ٴ, Dava okundultan sonra tanınabilir diye düşünüyorum. Kırk yaşında veremden ölmesi, o yaşa kadar yaptıklarıyla dünya edebiyatında önemli bir yere sahip olması yazdıklarının ne kadar kıymetli olduğunu gösteriyor zaten.


message 4: by ڲٴş (new)

ڲٴş (geneteira) giriş mahiyetinde bir film ile başlamak isterseniz Orson Welles, Dava’yı 62’de ‘el proces� adıyla gösterime sunuyor, çok çok güzel film.. ben ‘mavi oktav defteri� ile katılacağım bu ay..


message 5: by Öü (new)

Öü | 3942 comments Mod
Ben de öüşü'ü okuyanlardanım :) Bu aralar biraz maymun iştahlı olarak bir sürü kitabı aynı anda okumaya çalışıyorum ama yine de ay bitmeden Kafka'dan bir şeyler okumak isterim.

@Fatma - Bilgi için çok teşekkürler. Ayın yazarını önerenlerin yazarın eserlerinin listesini hazırlamak gibi bir angaryası var Fatma. Bu angarya diğerlerinden farklı olarak isteğe bağlı, mecburi değil :) Listeyi hazırlamak ister misiniz?


message 6: by Sameth (new)

Sameth K. (sametkoyuncu) Kafka'nın "Milena'ya Mektuplar" ve "Mavi Oktav Defterleri" dışında okuduğum yapıtlarından anladığım kadarıyla kendisi, toplumun insana geçirmek istediği zincirlerin sıkılığına karşın özgürlüğü her zerresiyle arayan bir mizaca sahiptir. O, bu arayışta baskıcı otoritenin karşısında direnir; ne var ki bu mücadelede çoğunlukla otoriter gücün bireyde yarattığı acıları ve umutsuzlukları dile getirir. Kahramanları kırılgan ve absürt bir yapıdadırlar, ekseriyetle Kafka'nın özelliklerini gösterirler.
Bilhassa "öüşü" adlı eser, konusu ve baş karakter yapısıyla yazarın otobiyografisi gibidir.


message 8: by Öü (new)

Öü | 3942 comments Mod
Teşekkürler Fatma, elinize sağlık.


message 9: by Renin (new)

Renin | 478 comments Saul Friedlander'in Kafka hakkındaki kitabının epilogunu sizinle de paylaşmak isterim. Bu Siegfried Wolff'un Kafka'ya yazdığı bir mektup:

"Berlin - Charlottenburg, 10 Nisan 1917

Sevgili Bayım,

Beni bedbaht ettiniz.

Sizin "öüşü"ünüzü kuzinime hediye olarak aldım.

Ne var ki o, hikayeyi anlamaktan aciz. Kuzinim kitabı annesine verdi ve o da anlamadı. Annesi kitabı diğer kuzinime verdi ve o da bir açıklama getiremedi. Sonunda bana yazdılar. Ailedeki doktor ben olduğum için hikayeyi de onlara benim açıklamamı bekliyorlar. Ben de ne yapacağımı bilemez haldeyim.

Bayım! Siperlerde Ruslarla karşılıklı ateşte gözümü kırpmadan aylar geçirdim. Ama kuzenlerime mahcup olmayı kaldıramam. Bana yalnız siz yardım edebilirsiniz. Bunu yapmalısınız, çünkü beni bu karmaşanın içine düşüren siz oldunuz. O yüzden lütfen bana kuzinimin "öüşü" hakkında ne düşünmesi gerektiğini söyleyin.

En derinden saygılarımla,
Dr. Siegfried Wolff"

:))


message 10: by Öü (new)

Öü | 3942 comments Mod
Mektup duygularımıza tercüman olmuş Renin :))

Acaba gerçek mi diye aratınca gerçek olduğunu gördüm. bir fotoğrafı var. Aşağıdaki yazıda da Google Translate'e göre şöyle yazıyormuş (Almanca bilenler hata varsa düzeltsinler lütfen):"Mektup hiçbir şekilde şüphelenildiği gibi Kafka'nın arkadaşlarından bir şaka değil. Siegfried Wolff aslında vardı; 1880'de Ilvesheim'da (Baden) doğdu. 1904'ten itibaren Frankfurter Zeitung'un ekonomi editörü, 1912'de Tübingen'de doktorasını yaptı ve daha sonra birkaç Berlin bankasının yönetim kurulunda çalıştı. 1915 baharında savaş sırasında yaralandı. Wolff, 1952'de Hayfa'da öldü."

Reiner StachIs that Kafka? 99 Finds isimli kitabında buna benzer 99 ilginç bilgi daha varmış. Almancası iyi olanlar yukarıdaki bağlantıdaki sitede "99 Fundstücke"ye bakabilirler. Kitabın İngilizce tercümesi de arayınca bulunabiliyor.


message 11: by Öü (last edited Apr 02, 2020 04:01AM) (new)

Öü | 3942 comments Mod
Bir Köy Hekimi'ne ilişkin değerlendirmeleri okurken şuna rastladım: "But have I the right to expect something good, at the age of thirty-four, with my highly fragile lungs and still more fragile human relationships? Country doctor is more probable; if you look for confirmation, the father’s curse is there at once. Lovely nocturnal sight when hope wrestles with the Father" From: Letters to Friends, Family, and Editors, letter to Max Brod from Zürau, mid-September 1917) (aldığım kaynak)


message 12: by Öü (new)

Öü | 3942 comments Mod
Bu da Bir Köy Hekimi'nin animesi:


message 13: by ö (last edited Apr 02, 2020 05:42AM) (new)

ö (ice_queen) | 420 comments Kafka'dan şimdiye kadar sadece öüşü ve Aforizmalar ile Dava'nın büyük bir kısmını okudum. Esasında çok fazla eserini okumamış olmakla birlikte çok sevdiğim bir yazar kendisi. O kadar ki kendime "Kafkaesque" diye bir raf bile yarattım ŷ kütüphanemde. Murakami'nin kitaplarını da Kafkaesk bir esinti içerdikleri için çok severek okuyorum zaten.

Zamanında, özgürce gezebildiğimiz o güzel dönemde Prag'da bulunan Kafka Müzesi'ne gitme şansım da olmuştu. Ben de Öü gibi aynı anda birden çok kitabı elime alıyorum bu dönemde ama ٴ'yu okuyabilsem ne kadar güzel olurdu bu ay...

Bir de en sevdiğim kitap kapaklarından olan bu Kafka seçkisini de paylaşmak istedim.

Herkese sağlıklı ve bu karantina krizini fırsata çevirerek bol bol kitap okuduğumuz günler diliyorum.


message 14: by Sameth (new)

Sameth K. (sametkoyuncu) Kafka'nın "öüşü" adlı eserinin güzel bir uyarlaması için:



message 15: by Öü (new)

Öü | 3942 comments Mod
Bu da yazar Will Self'in Kafka Yolculuğu:


message 16: by Ö (new)

Ö (omercinar) | 686 comments Dava’yı ve ٴ’yu bi okuyun ondan sonra böyle iştahla yazabilcek misiniz bakalım:)


message 17: by Renin (new)

Renin | 478 comments Okur kıskançlığı kokan bir mesaj yazmışsınız Ö. :) Acaba ben mi yanlış yorumluyorum?

Dava’nın henüz çok başındayım ama şimdilik beni pek zorladığını veya şoke ettiğini söyleyemeyeceğim. Eski bir hukukçu olarak hayretlere düşmüyorum, aksine kahkahalarla okuyorum. Bu topraklarda yaşayan hemen herkes adına, hele de şu günlerde şunu söyleyebilirim herhalde: Bizim göbek adımız kafkaesk hocam! :))

Paylaşılan filmler için de ayrıca teşekkür ederim, bu akşamki eğlencem de belli oldu böylece. :)


message 18: by Wehappyfew (new)

Wehappyfew | 379 comments Dava, öüşü, Bir Savaşın Tasviri, Ceza Sömürgesi ve Hukuk Öyküleri, Babaya Mektup gibi eserlerini okudum Kafka’nın. Gerçekten çok sevdiğim bir yazar. Romanlarına daha fazla vakit ayırmak lazım. Uzun zamandır okumuyordum ben de grup sayesinde kendime Amerika kitabını seçtim.


message 19: by Ö (new)

Ö (omercinar) | 686 comments Kıskançlık demeyelim de:) Genelde öüşü ve Milena dışındakilere geçiş yaparken bi kalıyo insanlar, Dava ve ٴ’yu biraz kendi yazılma şartları yarım kalmışlıkları çerçevesinde tartışmak istediğim için öyle dedim aslında.


message 20: by Renin (new)

Renin | 478 comments Dava’yı bitirdim ve çok beğendim. Yarım kalmış olmasına üzülmemek elde değil. (Örneğin Pansiyon ve Titorelli ile ilgili bölümlerin nasıl gelişebileceğini çok merak ediyorum. Keşke daha çok malzeme olsaydı bununla ilgili.) Henüz çok yeni bitirdim ama yine de ilk bakışta dikkatimi çekenleri yazmak ve tartışmak isterim.

Bu noktadan sonrası spoiler, dikkat!

En beğendiğim yer Katedral bölümü. Hayran olarak okudum. İtalyan müşterinin konuştuklarını anlayamaması, oysa anlayacağı konusunda kendine çok güveniyor olması mükemmeldi. Zaten K.’nın vasatlığı ve (her vasat gibi) bunun asla farkında olmaması, aksine kendini üstün niteliklerle donatılmış sanması ve bu inanca da tamamen başkalarının gözünden kendine bakarak ulaşmış olması benim için çok tatmin ediciydi. Bu İtalyanca mevzusu da bu durumun billurlaşması gibi göründü bana. Sonra, K.’nın işlevsel gibi görünen bazı çabalarının tamamen boş ve hiçbir amaca hizmet etmeyen nitelikte olduğunu anlatan müthiş detaylar vardı bu bölümde. Mesela merdivende bulduğu bir halı parçasını ayağıyla ite kaka oturacağı sıraya kadar taşıması veya zangoçun gösterdiği yöne bakmak yerine, neşeyle onu kovalaması... Veya rahibin “at albümü elinden!� demesi üzerine “albümü elinden bir fırlatış fırlattı ki, albüm açılıp biraz sürüklendi yerde, yaprakları ezilip örselendi�. Zaten başlı başına bir albüm hazırlamış olması bile beni neşeye boğmuştu ama bir de üstüne yere fırlatması eklenince.. :)) Bir sürü hazırlık yapıyor K., hep ve sürekli bir hazırlık içinde, ama ne gereksiz çabalar! Herhalde bu kitaptaki, ama özel olarak da bu bölümdeki bu tip ayrıntılarda, kendi hayatındaki saçmalıklardan bir parça bulmayan insan sayısı çok azdır.

Katedralin içi ve işleyişi de adeta bir mikro hukuk sistemi... İç yapı karanlıkta kalan, özel olarak bakılmadıkça fark edilemeyen ve neye hizmet ettiği de anlaşılmayan unsurlardan oluşuyor. “Sanki vaize eziyet için böyle yapılmıştı minber. Hani ustaca süslenip bezenmiş öbür minber dururken, bunun ne gereği vardı, pek anlaşılamıyordu� ifadesi sanıyorum ki hukuk sisteminde de tam açıklanamayan hiyerarşik yapıya gönderme yapıyor. Nitekim sonra o küçük minberde de yine K.’nın davası karşımıza çıkıyor. Katedralin işleyişi de bir tuhaf: zangoçun halleri, vaaz mı var belli olmaması, tutukevi rahibi diye birşeyin ortaya çıkması.

Hukuk sisteminin HER YERDE hazır ve nazır olarak sorgulamayı sürdürür gibi yapması çok hoştu. Dedikodu yapayım biraz, belki aramızda hukuk mezunları veya öğrencileri varsa onlar da bana katılırlar. :) Türkiye’deki hukuk fakültelerinde de hakim ton budur: hukuk her yerde, hayatın her alanında, biz olmazsak hayat durur! Yeni mezun pırıl pırıl bir genç, genelde bu narsistik yanılgıyla işe başlar. Herşeyin tıkır tıkır, düzenli, sürekli, öngörülebilir ve kitabına uygun sürmesi beklenir. Sonra tabii, sistemin bilhassa kusurlu olarak kurulduğu farkedilir. Ama tuhaf bir şekilde, büyük çoğunluk sanki kusursuzmuş yaparak hayatını sürdürür. Düşünceler ve davranışların birbirini hiç tutmadığı bu ortamda, davranışları düşüncelere göre ayarlamak yerine, düşüncelerinden feragat etmek veya ikili bir şizofrenik yaşam tercih edilir. İşte bu kitapta da hukuk sisteminin ve bu sistemin aktörlerinin tam olarak bunu yaptığı hissine kapıldım. Rahip diyor ya “ilkin seninle uzaktan konuşmam gerekiyordu�, “Pek kolay karşımdakinin etkisi altında kalır, görevimi unuturum da.� Bu motif, kitap boyunca yineleniyordu, yine bu bölümde billurlaştı. Kendi önemi ve külyutmazlığı inancına dayanan bir sistem ile aynı inancı paylaşmak için çırpınan aktörleri.. İşin çok, çok güzel yanı şu: ne kadar ciddiye alırsan, seni o kadar bataklığa çekiyor. Hem Dava’da, hem de gerçek hayatta. :) Hiç umursamasaydı, amcasının sözünü dinleyip köye gitseydi K., bunlar olmayacaktı. (Gerçi orada da aile kurumu devreye girecekti, öüşü’de bunu halletmişti Kafka.) Yani aslında sistemin bir anlam ifade edebilmesi için, senin kendi rızanla ona bu anlamı vermen gerekiyor. Muhteşem!

K.’nın köye gitmeyip sorgulama işiyle uğraşmasından bir başka yere daha ulaşıyoruz. Tamamlanmamış bölümlerden biri olan Ev’de, K.’nın Titorelli’yi merakta bırakma stratejisi ile mahkemenin alt düzey görevlilerinden biri olmaya çalıştığını anlıyoruz. Yani bütün bu saçmalığı geride bırakmak değil, bu saçmalığın aktörü haline gelmek istiyor! Çünkü Elsa’ya bölümünde anlıyoruz ki, K. sistemin sadece ona önem verenler için önemli olduğunu pekala çözmüş durumda. Ama yine de onun bir parçası olmayı tercih ediyor.

Buradan da K.’nın suçu ne olabilir konusuna bağlanacağım. Bana göre, K.’nın suçu vasatlık. :) Eğer akıntıdan veya sürüden ayrılabilseydi, yani soruşturmayı/bankadaki işini/KENDİNİ bu kadar ciddiye almayı bırakabilseydi, bunlar başına gelmeyecekti. Ama bırakmadı, “yirmi elle dünyanın içine dalmak� istedi. :) Kendini ciddiye almak dedim ama K.’ya ait bir “kendilik� var mı, bundan da çok emin değilim. Genel geçer fikir ve beğenilerden ibaret bir kabuk adeta. (Size de tanıdık gelmiyor mu bu? :) )

K.’nın başına gelenleri “ayaktakımı”na layık gördüğüne dair tüm kitap boyunca göndermeler var. Bu da sınıfsal bir okuma da yapmamızı kolaylaştırıyor.

Bendeki kitabın sonunda Heinz Politzer’in bir değerlendirmesi vardı. Bu değerlendirmeyi ben çok beğendim. Yine de katılmadığım yerler oldu. Bunlardan biri K.’nın rutin hayatına dönmek amacıyla davasını kazanmak istediği görüşü. Yukarıda da söylediğim gibi, K.’nın rutini bu davayı da kapsıyor bence. Sisteme tam uyum sağlamayı amaçlayan kişi davaları da kapsayan bir paket programa talip oluyor aslında. Davanın kazanılabilmesi diye bir seçenek en baştan beri yok. Davanın ona etki etmemesi mümkün, bunun için de aksine rutinini kırması gerekirdi. Bir diğer katılmadığım nokta Kafka’nın suçluluk duygusu ile yazdıkları arasındaki ilişkinin ortaya konduğu yerler. Katılmamak derken, ben kimim ki katılmayacağım, muhakkak çok ilişkilidir. Hatta bu konuda hali hazırda bir başka kitap daha okuyorum. Ama bir eseri yorumlarken yazarın psikanalitik derinliklerine girmek biraz şey olmuyor mu ya sizce de? :) Yazarı hiç tanımasaydık, bu eseri kendi içinde yorumlayamayacak mıydık yani? Ya da şöyle söylesem belki daha doğru: Ben yazarın külliyatına henüz hakim değilim. Çok hakim olsam, belki incelikleri keşfetmek için Kafka’nın ruhuna sızmaya çalışabilirim. Ama şu aşamada anasıydı, babasıydı derken, eserin kendisini yorumlamaktan uzaklaşıyorum gibi geliyor. Veya kolaya kaçıyorum gibi geliyor biraz da...

Kitapta tam olarak anlamlandıramadığım iki de husus var: Birincisi K.’nın kadınlarla olan şipşak ilişkileri, ikincisi de Son isimli bölümdeki infazcılar.

Kadınlarla olan ilişkilerin yüzeyselliği yine K.’nın vasatlığı ile açıklanabilir ama tam içime sinmiyor. Heinz Politzer’in bu konudaki açıklamaları da kadınların davranışlarını aydınlatmaya yönelik, K.’nınkileri değil. Kadınlar neden hep mahkemenin bir parçası gibi davranıyorlar, anlamak mümkün değil. Veya hadi diyelim ki kadınların hepsi şeytan, e K. niye sürekli bu kadınların peşinde? Bu konu hem havada kalmış, hem de yapay olmuş bana kalırsa. öüşü’de de özellikle kız kardeş üzerinden bir takım durumlar gelişiyordu, ama bu kadar bağlamsız değildi. Körü körüne kadın düşmanlığını da beğenecek halim yok.

İnfaz memurlarının da tenor görünüşlü ve ikiz gibi olmasını tam anlayamadım. Bazı motifler oluyor ki, belli bir dönemde sıkça kullanılıyor. Mesela cüce motifi hem Günter Grass’ta, hem Elias Canetti’de aynı döneme ait anlatılarda merkez rollerde karşımıza çıkıyor. Burada da bir doppelgänger mi var acaba? Ve eğer öyleyse, neden?

Çok uzun oldu, özür dilerim kafa şişirdiysem. :)


message 21: by Renin (new)

Renin | 478 comments Taşrada Düğün Hazırlıkları ile devam etmeye niyetlenmiştim fakat Cem Yayınevi’nden çıkan bendeki edisyonun biraz eklektik bir yapıya sahip olduğunu farkettim. İçinde Taşrada Düğün Hazırlıkları, Babama Mektup, oktav defterleri, özdeyişler, bir takım mektuplar, var oğlu var. Bu pek bana uygun değil açıkçası. Özdeyiş, aforizma falan zaten hiç sevmem. Bir de özellikle böylesi günlerde kopuk kopuk, bağlamsız yazılar okuyabileceğimi hiç sanmıyorum. :) Bu kitabın içinden sadece Taşrada Düğün Hazırlıkları ve Babama Mektup’u okuyacağım.


message 22: by Sameth (new)

Sameth K. (sametkoyuncu) Ayrıca merakı olan varsa yazarın kendisi ve eserlerinden ilham alınarak yapılmış bir oyunu da var:




message 23: by Renin (new)

Renin | 478 comments Taşrada Düğün Hazırlıkları'nı okudum. Dava da bitmemiş bir eserdi ama bu hiç bitmemiş. :) Bir sürü eksik sayfalar, farklı manüskriler... Kafka ile yeni tanışacak olanlara bu eseri önermem.

Bilmem yanılıyor muyum, hafiften bir Gogol tadı da aldım bu eserde.


message 24: by İԳٱ𳦳ٲ (last edited Apr 13, 2020 08:13AM) (new)

İԳٱ𳦳ٲ | 1239 comments Mod
Sevgili Renin Dava yorumunu okumak için sabırsızlanıyorum. :)))
O yüzden bugün gaz verip bitireceğim:)

Ben kafkaya ilk Babaya Mektup ile başladım, çok uzun yıllar önce.
Sonra Milenaya Mektupları ve yakın zamanda da öüşüü okudum.
Davanın incelecek çeşitli kategorileri var.
Hukuki,
Dini,
Politik,
Psikolojik
Felsefi
Otobiyografik.

Kitabı okurken yukarıdaki başlıklara cevap arayınca daha keyifli oluyor:)


message 25: by Wehappyfew (new)

Wehappyfew | 379 comments Renin, dava yorumunuza bayıldım. Gerçekten çok güzel kitabı tekrar okumuş gibi oldum. Ben de özellikle bekçi hikayesinden etkilenmiştim. Bekçi kapıdan girmemize izin vermiyor ama bir engel de yok. Yani geçip gidebiliriz. Gitmiyoruz çünkü bizi korkutuyor arkasında daha büyük ve korkulu şeyler olduğu ile. Aynı hukuk sistemi ve kanunlar gibi. Evet bir yasak var ( sözle ) ama engel yok. Sadece korkanlar bu yasağa uyuyor. Korkmayanlar ise genelde ( malesef ) karşılığını alıyor. Çünkü kapının arkasında hiç bir şey yok. Neden? Çünkü adalet duygusunun içinin boşaltılmış. Adliyelerin içinin boşaltıldığı gibi. Kanunların içinin boşaltıdığı gibi. Kapıdan girene ceza yok hatta bazen ödül var...


message 26: by Renin (new)

Renin | 478 comments Teşekkür ederim, Wehappyfew. :) Bekçi hikayesi gerçekten çok güzeldi, beni de çok tatmin etti. Bir de tam didaktikliğe kaçacak gibi olduğu anda, güldürüyor insanı bir tuhaflıkla ya, çok hoşuma gidiyor. Zaten ben Kafka okurken bayağı bir gülüyorum aslında. Kasvetli ve boğucu diyorlar, doğru ama bence çok da komik. Gerçi ben günlük hayatta da bir savunma mekanizması olarak gülmeyi kullanırım ama burada gerçekten, objektif olarak çok komik durumlar var. Bilmiyorum siz ne dersiniz bu konuda?

İԳٱ𳦳ٲ, heyecanla bekliyorum bitirmenizi. :) Ben de şimdi Babama Mektup'u okuyorum. İçgörüsüne hayran kalmamak mümkün değil Kafka'nın. Bir de modern psikolojinin kavramlarıyla düşünüyor aslında, bunu görmek de beni çok etkiledi. Mesela keşke pedagojik formasyon derslerinde harharhar ezber yaptıracaklarına şu kitabı da ekleseler müfredata; Eriksson'un, Freud'un söyledikleri ışığında kitabı incelese öğrenciler; hayat bayram olsa. :)


message 27: by Renin (new)

Renin | 478 comments Nereden nereye, aniden aklıma geldi. Acaba Dava’daki bekçi ve kapı hikayesinin İncil’deki dar kapıdan geçme meselesiyle bir alakası da kurulabilir mi? Şöyle diyor İncil: “Dar kapıdan girin. Çünkü yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Oysa yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.� Hani tam da katedralde konuşuyorlar ya bu mevzuyu. Ne dersiniz?


message 28: by Öü (new)

Öü | 3942 comments Mod
Belirttiğiniz kısma gelmedim ama dar kapıya (ve koridora) kitabın başka yerlerinde de yer verilmiş gibi hatırlıyorum.


message 29: by Renin (new)

Renin | 478 comments Doğru! :)

Öyleyse bir gün bir İncir* de biz yazacak olsak, şöyle mi demeliyiz: “aman hocam, siz hiç bir kapıdan geçmeyin, neme lazım..� :)

(*) herkes meşhur 첹첹üü biliyordur umarım, link eklemeyi başaramadım.


message 30: by Öü (last edited Apr 14, 2020 07:34AM) (new)

Öü | 3942 comments Mod
mü kast etmiştiniz Renin :)

André Gide'nin Dar Kapı'sı da aynı kapı mı?


message 31: by ö (new)

ö (ice_queen) | 420 comments Renin wrote: "Nereden nereye, aniden aklıma geldi. Acaba Dava’daki bekçi ve kapı hikayesinin İncil’deki dar kapıdan geçme meselesiyle bir alakası da kurulabilir mi? Şöyle diyor İncil: “Dar kapıdan girin. Çünkü y..."

İncil'deki en sevdiğim pasajlardan biridir bu Renin. Dava'ya (yeniden) başlayıp başlamamak konusunda kararsızdım ama göz attığım kadarıyla sizin yorumlarınız ve sonrasında bu pasajla kitap arasında kurulabilecek olası bir ilişki fikrimi değiştirecek sanıyorum :)


message 32: by Renin (new)

Renin | 478 comments Aa ne güzel, çok sevindim ö! :)

Öü, Andre Gide’in Dar Kapı’sı da o dar kapı gerçekten. Kitabın epilogu da bu ayetti yanlış hatırlamıyorsam.


message 33: by Öü (new)

Öü | 3942 comments Mod
Yorumunuzu şimdi okudum Renin, elinize sağlık. Bir Köy Hekimi'ndeki hikayelerden sonra Dava biraz zor bir okuma olmuştu benim için. Şimdi bazı taşlar yerine daha iyi oturdu diyebilirim.


message 34: by Wehappyfew (new)

Wehappyfew | 379 comments Amerika romanını bitirdim. Kafka’nın ilk yazmaya başladığı romanmış ve tabi ki yine yarım kalmış... Diğer Kafka romanlarına göre çok iyimser ama ortalarına ve sonlarına doğru klasik Kafkaesk olaylar birbiri ardına yaşanıyor. Bazen ana karakterin davranışları yüzünden insanın ruhu daralıyor. Yine insanın aslında harekete geçmesi gerekirken geçmemesi, kendini savunmak yerine durumu aniden kabullenmesi, hatta var olan kötü duruma adapte olup bir de asla içinde olmaması gerekirken o kadar teslim olması ki orayı iyileştirmeye çalışması.. her şeyiyle klasik bir Kafka eseri.


message 35: by Öü (new)

Öü | 3942 comments Mod
Kafka ayı bugün bitiyor. Yorumlarınız için çok teşekkürler. Mayıs ayında Woolf okuyacağız, herkesi bekleriz.


message 36: by Merve (new)

Merve | 17 comments En sevdiğim yazar, şato romanıyla beni büyüleyen, bürokratik süreçlere maruz kaldıkça adını andığım insan. Elbette ki öüşü, Dava ve Amerika gibi daha popüler romanları da güzel; ancak şato romanındaki atanamayan mühendis beni anlatıyor gibi hissediyorum kafkaesk süreçlere maruz kaldıkça; nisan da vergi ayı mesela, o nedenle kendisini bugünlerde vergi formlarını doldururken anıyorum:)
Prag’daki müzesi çok güzel; günde sekiz saat hukuk bürosunda, sonrasında ise yazı yazarak geçirdiği hayat kendisi için katastrofik olmuş. Bürokrasiden ve sağdan soldan fırlayan evraklardan bu kadar nefret eden bir insanın hukuk bürosunda çalışması çok talihsiz.


back to top