Oldtimer - Klasik Okuma Grubu discussion

This topic is about
Franz Kafka
Ayın Yazarları
>
Franz Kafka - Nisan 2020 Ayın Yazarı
date
newest »




Ben de öüşü'ü okuyanlardanım :) Bu aralar biraz maymun iştahlı olarak bir sürü kitabı aynı anda okumaya çalışıyorum ama yine de ay bitmeden Kafka'dan bir şeyler okumak isterim.
@Fatma - Bilgi için çok teşekkürler. Ayın yazarını önerenlerin yazarın eserlerinin listesini hazırlamak gibi bir angaryası var Fatma. Bu angarya diğerlerinden farklı olarak isteğe bağlı, mecburi değil :) Listeyi hazırlamak ister misiniz?
@Fatma - Bilgi için çok teşekkürler. Ayın yazarını önerenlerin yazarın eserlerinin listesini hazırlamak gibi bir angaryası var Fatma. Bu angarya diğerlerinden farklı olarak isteğe bağlı, mecburi değil :) Listeyi hazırlamak ister misiniz?

Bilhassa "öüşü" adlı eser, konusu ve baş karakter yapısıyla yazarın otobiyografisi gibidir.

Bir Savaşın Tasviri; Franz Kafka
Das Urteil / Die Verwandlung; Franz Kafka
öüşü; Franz Kafka
Ceza Sömürgesi ve Hukuk Öyküleri;Franz Kafka
Bir Aclik Sanatcisi; Franz Kafka
Josefine, die Sängerin oder Das Volk der Mäuse; Franz Kafka
Amerika; Franz Kafka
Dava; Franz Kafka
Sato; Franz Kafka
Bir Köy Hekimi; Franz Kafka
Milenaya Mektuplar; Franz Kafka
Taşrada Düğün Hazırlıkları; Franz Kafka
Akbaba; Franz Kafka
Babaya Mektup; Franz KafkaFelice'ye Mektuplar; Franz Kafka
Aforizmalar; Franz Kafka
Mavi Oktav Defterleri; Franz Kafka
Bir Kopegin Arastirmalari; Nuray Polat Franz Kafka
"Die Brucke" Von Franz Kafka. Eine Interpretation; Franz Kafka
Gunlukler; Franz Kafka
Gespräch mit dem Beter; Franz Kafka
Gespräch mit dem Betrunkenen; Franz Kafka
Die Aeroplane in Brescia und andere Texte;Franz Kafka
Großer Lärm; Franz Kafka
Der Kübelreiter · Ein Hungerkünstler;Franz Kafka

"Berlin - Charlottenburg, 10 Nisan 1917
Sevgili Bayım,
Beni bedbaht ettiniz.
Sizin "öüşü"ünüzü kuzinime hediye olarak aldım.
Ne var ki o, hikayeyi anlamaktan aciz. Kuzinim kitabı annesine verdi ve o da anlamadı. Annesi kitabı diğer kuzinime verdi ve o da bir açıklama getiremedi. Sonunda bana yazdılar. Ailedeki doktor ben olduğum için hikayeyi de onlara benim açıklamamı bekliyorlar. Ben de ne yapacağımı bilemez haldeyim.
Bayım! Siperlerde Ruslarla karşılıklı ateşte gözümü kırpmadan aylar geçirdim. Ama kuzenlerime mahcup olmayı kaldıramam. Bana yalnız siz yardım edebilirsiniz. Bunu yapmalısınız, çünkü beni bu karmaşanın içine düşüren siz oldunuz. O yüzden lütfen bana kuzinimin "öüşü" hakkında ne düşünmesi gerektiğini söyleyin.
En derinden saygılarımla,
Dr. Siegfried Wolff"
:))
Mektup duygularımıza tercüman olmuş Renin :))
Acaba gerçek mi diye aratınca gerçek olduğunu gördüm. bir fotoğrafı var. Aşağıdaki yazıda da Google Translate'e göre şöyle yazıyormuş (Almanca bilenler hata varsa düzeltsinler lütfen):"Mektup hiçbir şekilde şüphelenildiği gibi Kafka'nın arkadaşlarından bir şaka değil. Siegfried Wolff aslında vardı; 1880'de Ilvesheim'da (Baden) doğdu. 1904'ten itibaren Frankfurter Zeitung'un ekonomi editörü, 1912'de Tübingen'de doktorasını yaptı ve daha sonra birkaç Berlin bankasının yönetim kurulunda çalıştı. 1915 baharında savaş sırasında yaralandı. Wolff, 1952'de Hayfa'da öldü."
Reiner Stach'ı Is that Kafka? 99 Finds isimli kitabında buna benzer 99 ilginç bilgi daha varmış. Almancası iyi olanlar yukarıdaki bağlantıdaki sitede "99 Fundstücke"ye bakabilirler. Kitabın İngilizce tercümesi de arayınca bulunabiliyor.
Acaba gerçek mi diye aratınca gerçek olduğunu gördüm. bir fotoğrafı var. Aşağıdaki yazıda da Google Translate'e göre şöyle yazıyormuş (Almanca bilenler hata varsa düzeltsinler lütfen):"Mektup hiçbir şekilde şüphelenildiği gibi Kafka'nın arkadaşlarından bir şaka değil. Siegfried Wolff aslında vardı; 1880'de Ilvesheim'da (Baden) doğdu. 1904'ten itibaren Frankfurter Zeitung'un ekonomi editörü, 1912'de Tübingen'de doktorasını yaptı ve daha sonra birkaç Berlin bankasının yönetim kurulunda çalıştı. 1915 baharında savaş sırasında yaralandı. Wolff, 1952'de Hayfa'da öldü."
Reiner Stach'ı Is that Kafka? 99 Finds isimli kitabında buna benzer 99 ilginç bilgi daha varmış. Almancası iyi olanlar yukarıdaki bağlantıdaki sitede "99 Fundstücke"ye bakabilirler. Kitabın İngilizce tercümesi de arayınca bulunabiliyor.
Bir Köy Hekimi'ne ilişkin değerlendirmeleri okurken şuna rastladım: "But have I the right to expect something good, at the age of thirty-four, with my highly fragile lungs and still more fragile human relationships? Country doctor is more probable; if you look for confirmation, the father’s curse is there at once. Lovely nocturnal sight when hope wrestles with the Father" From: Letters to Friends, Family, and Editors, letter to Max Brod from Zürau, mid-September 1917) (aldığım kaynak)

Zamanında, özgürce gezebildiğimiz o güzel dönemde Prag'da bulunan Kafka Müzesi'ne gitme şansım da olmuştu. Ben de Öü gibi aynı anda birden çok kitabı elime alıyorum bu dönemde ama ٴ'yu okuyabilsem ne kadar güzel olurdu bu ay...
Bir de en sevdiğim kitap kapaklarından olan bu Kafka seçkisini de paylaşmak istedim.
Herkese sağlıklı ve bu karantina krizini fırsata çevirerek bol bol kitap okuduğumuz günler diliyorum.

Dava’nın henüz çok başındayım ama şimdilik beni pek zorladığını veya şoke ettiğini söyleyemeyeceğim. Eski bir hukukçu olarak hayretlere düşmüyorum, aksine kahkahalarla okuyorum. Bu topraklarda yaşayan hemen herkes adına, hele de şu günlerde şunu söyleyebilirim herhalde: Bizim göbek adımız kafkaesk hocam! :))
Paylaşılan filmler için de ayrıca teşekkür ederim, bu akşamki eğlencem de belli oldu böylece. :)



Bu noktadan sonrası spoiler, dikkat!
En beğendiğim yer Katedral bölümü. Hayran olarak okudum. İtalyan müşterinin konuştuklarını anlayamaması, oysa anlayacağı konusunda kendine çok güveniyor olması mükemmeldi. Zaten K.’nın vasatlığı ve (her vasat gibi) bunun asla farkında olmaması, aksine kendini üstün niteliklerle donatılmış sanması ve bu inanca da tamamen başkalarının gözünden kendine bakarak ulaşmış olması benim için çok tatmin ediciydi. Bu İtalyanca mevzusu da bu durumun billurlaşması gibi göründü bana. Sonra, K.’nın işlevsel gibi görünen bazı çabalarının tamamen boş ve hiçbir amaca hizmet etmeyen nitelikte olduğunu anlatan müthiş detaylar vardı bu bölümde. Mesela merdivende bulduğu bir halı parçasını ayağıyla ite kaka oturacağı sıraya kadar taşıması veya zangoçun gösterdiği yöne bakmak yerine, neşeyle onu kovalaması... Veya rahibin “at albümü elinden!� demesi üzerine “albümü elinden bir fırlatış fırlattı ki, albüm açılıp biraz sürüklendi yerde, yaprakları ezilip örselendi�. Zaten başlı başına bir albüm hazırlamış olması bile beni neşeye boğmuştu ama bir de üstüne yere fırlatması eklenince.. :)) Bir sürü hazırlık yapıyor K., hep ve sürekli bir hazırlık içinde, ama ne gereksiz çabalar! Herhalde bu kitaptaki, ama özel olarak da bu bölümdeki bu tip ayrıntılarda, kendi hayatındaki saçmalıklardan bir parça bulmayan insan sayısı çok azdır.
Katedralin içi ve işleyişi de adeta bir mikro hukuk sistemi... İç yapı karanlıkta kalan, özel olarak bakılmadıkça fark edilemeyen ve neye hizmet ettiği de anlaşılmayan unsurlardan oluşuyor. “Sanki vaize eziyet için böyle yapılmıştı minber. Hani ustaca süslenip bezenmiş öbür minber dururken, bunun ne gereği vardı, pek anlaşılamıyordu� ifadesi sanıyorum ki hukuk sisteminde de tam açıklanamayan hiyerarşik yapıya gönderme yapıyor. Nitekim sonra o küçük minberde de yine K.’nın davası karşımıza çıkıyor. Katedralin işleyişi de bir tuhaf: zangoçun halleri, vaaz mı var belli olmaması, tutukevi rahibi diye birşeyin ortaya çıkması.
Hukuk sisteminin HER YERDE hazır ve nazır olarak sorgulamayı sürdürür gibi yapması çok hoştu. Dedikodu yapayım biraz, belki aramızda hukuk mezunları veya öğrencileri varsa onlar da bana katılırlar. :) Türkiye’deki hukuk fakültelerinde de hakim ton budur: hukuk her yerde, hayatın her alanında, biz olmazsak hayat durur! Yeni mezun pırıl pırıl bir genç, genelde bu narsistik yanılgıyla işe başlar. Herşeyin tıkır tıkır, düzenli, sürekli, öngörülebilir ve kitabına uygun sürmesi beklenir. Sonra tabii, sistemin bilhassa kusurlu olarak kurulduğu farkedilir. Ama tuhaf bir şekilde, büyük çoğunluk sanki kusursuzmuş yaparak hayatını sürdürür. Düşünceler ve davranışların birbirini hiç tutmadığı bu ortamda, davranışları düşüncelere göre ayarlamak yerine, düşüncelerinden feragat etmek veya ikili bir şizofrenik yaşam tercih edilir. İşte bu kitapta da hukuk sisteminin ve bu sistemin aktörlerinin tam olarak bunu yaptığı hissine kapıldım. Rahip diyor ya “ilkin seninle uzaktan konuşmam gerekiyordu�, “Pek kolay karşımdakinin etkisi altında kalır, görevimi unuturum da.� Bu motif, kitap boyunca yineleniyordu, yine bu bölümde billurlaştı. Kendi önemi ve külyutmazlığı inancına dayanan bir sistem ile aynı inancı paylaşmak için çırpınan aktörleri.. İşin çok, çok güzel yanı şu: ne kadar ciddiye alırsan, seni o kadar bataklığa çekiyor. Hem Dava’da, hem de gerçek hayatta. :) Hiç umursamasaydı, amcasının sözünü dinleyip köye gitseydi K., bunlar olmayacaktı. (Gerçi orada da aile kurumu devreye girecekti, öüşü’de bunu halletmişti Kafka.) Yani aslında sistemin bir anlam ifade edebilmesi için, senin kendi rızanla ona bu anlamı vermen gerekiyor. Muhteşem!
K.’nın köye gitmeyip sorgulama işiyle uğraşmasından bir başka yere daha ulaşıyoruz. Tamamlanmamış bölümlerden biri olan Ev’de, K.’nın Titorelli’yi merakta bırakma stratejisi ile mahkemenin alt düzey görevlilerinden biri olmaya çalıştığını anlıyoruz. Yani bütün bu saçmalığı geride bırakmak değil, bu saçmalığın aktörü haline gelmek istiyor! Çünkü Elsa’ya bölümünde anlıyoruz ki, K. sistemin sadece ona önem verenler için önemli olduğunu pekala çözmüş durumda. Ama yine de onun bir parçası olmayı tercih ediyor.
Buradan da K.’nın suçu ne olabilir konusuna bağlanacağım. Bana göre, K.’nın suçu vasatlık. :) Eğer akıntıdan veya sürüden ayrılabilseydi, yani soruşturmayı/bankadaki işini/KENDİNİ bu kadar ciddiye almayı bırakabilseydi, bunlar başına gelmeyecekti. Ama bırakmadı, “yirmi elle dünyanın içine dalmak� istedi. :) Kendini ciddiye almak dedim ama K.’ya ait bir “kendilik� var mı, bundan da çok emin değilim. Genel geçer fikir ve beğenilerden ibaret bir kabuk adeta. (Size de tanıdık gelmiyor mu bu? :) )
K.’nın başına gelenleri “ayaktakımı”na layık gördüğüne dair tüm kitap boyunca göndermeler var. Bu da sınıfsal bir okuma da yapmamızı kolaylaştırıyor.
Bendeki kitabın sonunda Heinz Politzer’in bir değerlendirmesi vardı. Bu değerlendirmeyi ben çok beğendim. Yine de katılmadığım yerler oldu. Bunlardan biri K.’nın rutin hayatına dönmek amacıyla davasını kazanmak istediği görüşü. Yukarıda da söylediğim gibi, K.’nın rutini bu davayı da kapsıyor bence. Sisteme tam uyum sağlamayı amaçlayan kişi davaları da kapsayan bir paket programa talip oluyor aslında. Davanın kazanılabilmesi diye bir seçenek en baştan beri yok. Davanın ona etki etmemesi mümkün, bunun için de aksine rutinini kırması gerekirdi. Bir diğer katılmadığım nokta Kafka’nın suçluluk duygusu ile yazdıkları arasındaki ilişkinin ortaya konduğu yerler. Katılmamak derken, ben kimim ki katılmayacağım, muhakkak çok ilişkilidir. Hatta bu konuda hali hazırda bir başka kitap daha okuyorum. Ama bir eseri yorumlarken yazarın psikanalitik derinliklerine girmek biraz şey olmuyor mu ya sizce de? :) Yazarı hiç tanımasaydık, bu eseri kendi içinde yorumlayamayacak mıydık yani? Ya da şöyle söylesem belki daha doğru: Ben yazarın külliyatına henüz hakim değilim. Çok hakim olsam, belki incelikleri keşfetmek için Kafka’nın ruhuna sızmaya çalışabilirim. Ama şu aşamada anasıydı, babasıydı derken, eserin kendisini yorumlamaktan uzaklaşıyorum gibi geliyor. Veya kolaya kaçıyorum gibi geliyor biraz da...
Kitapta tam olarak anlamlandıramadığım iki de husus var: Birincisi K.’nın kadınlarla olan şipşak ilişkileri, ikincisi de Son isimli bölümdeki infazcılar.
Kadınlarla olan ilişkilerin yüzeyselliği yine K.’nın vasatlığı ile açıklanabilir ama tam içime sinmiyor. Heinz Politzer’in bu konudaki açıklamaları da kadınların davranışlarını aydınlatmaya yönelik, K.’nınkileri değil. Kadınlar neden hep mahkemenin bir parçası gibi davranıyorlar, anlamak mümkün değil. Veya hadi diyelim ki kadınların hepsi şeytan, e K. niye sürekli bu kadınların peşinde? Bu konu hem havada kalmış, hem de yapay olmuş bana kalırsa. öüşü’de de özellikle kız kardeş üzerinden bir takım durumlar gelişiyordu, ama bu kadar bağlamsız değildi. Körü körüne kadın düşmanlığını da beğenecek halim yok.
İnfaz memurlarının da tenor görünüşlü ve ikiz gibi olmasını tam anlayamadım. Bazı motifler oluyor ki, belli bir dönemde sıkça kullanılıyor. Mesela cüce motifi hem Günter Grass’ta, hem Elias Canetti’de aynı döneme ait anlatılarda merkez rollerde karşımıza çıkıyor. Burada da bir doppelgänger mi var acaba? Ve eğer öyleyse, neden?
Çok uzun oldu, özür dilerim kafa şişirdiysem. :)


Bilmem yanılıyor muyum, hafiften bir Gogol tadı da aldım bu eserde.
Sevgili Renin Dava yorumunu okumak için sabırsızlanıyorum. :)))
O yüzden bugün gaz verip bitireceğim:)
Ben kafkaya ilk Babaya Mektup ile başladım, çok uzun yıllar önce.
Sonra Milenaya Mektupları ve yakın zamanda da öüşüü okudum.
Davanın incelecek çeşitli kategorileri var.
Hukuki,
Dini,
Politik,
Psikolojik
Felsefi
Otobiyografik.
Kitabı okurken yukarıdaki başlıklara cevap arayınca daha keyifli oluyor:)
O yüzden bugün gaz verip bitireceğim:)
Ben kafkaya ilk Babaya Mektup ile başladım, çok uzun yıllar önce.
Sonra Milenaya Mektupları ve yakın zamanda da öüşüü okudum.
Davanın incelecek çeşitli kategorileri var.
Hukuki,
Dini,
Politik,
Psikolojik
Felsefi
Otobiyografik.
Kitabı okurken yukarıdaki başlıklara cevap arayınca daha keyifli oluyor:)


İԳٱٲ, heyecanla bekliyorum bitirmenizi. :) Ben de şimdi Babama Mektup'u okuyorum. İçgörüsüne hayran kalmamak mümkün değil Kafka'nın. Bir de modern psikolojinin kavramlarıyla düşünüyor aslında, bunu görmek de beni çok etkiledi. Mesela keşke pedagojik formasyon derslerinde harharhar ezber yaptıracaklarına şu kitabı da ekleseler müfredata; Eriksson'un, Freud'un söyledikleri ışığında kitabı incelese öğrenciler; hayat bayram olsa. :)

Belirttiğiniz kısma gelmedim ama dar kapıya (ve koridora) kitabın başka yerlerinde de yer verilmiş gibi hatırlıyorum.

Öyleyse bir gün bir İncir* de biz yazacak olsak, şöyle mi demeliyiz: “aman hocam, siz hiç bir kapıdan geçmeyin, neme lazım..� :)
(*) herkes meşhur 첹첹üü biliyordur umarım, link eklemeyi başaramadım.

İncil'deki en sevdiğim pasajlardan biridir bu Renin. Dava'ya (yeniden) başlayıp başlamamak konusunda kararsızdım ama göz attığım kadarıyla sizin yorumlarınız ve sonrasında bu pasajla kitap arasında kurulabilecek olası bir ilişki fikrimi değiştirecek sanıyorum :)

Öü, Andre Gide’in Dar Kapı’sı da o dar kapı gerçekten. Kitabın epilogu da bu ayetti yanlış hatırlamıyorsam.
Yorumunuzu şimdi okudum Renin, elinize sağlık. Bir Köy Hekimi'ndeki hikayelerden sonra Dava biraz zor bir okuma olmuştu benim için. Şimdi bazı taşlar yerine daha iyi oturdu diyebilirim.

Kafka ayı bugün bitiyor. Yorumlarınız için çok teşekkürler. Mayıs ayında Woolf okuyacağız, herkesi bekleriz.

Prag’daki müzesi çok güzel; günde sekiz saat hukuk bürosunda, sonrasında ise yazı yazarak geçirdiği hayat kendisi için katastrofik olmuş. Bürokrasiden ve sağdan soldan fırlayan evraklardan bu kadar nefret eden bir insanın hukuk bürosunda çalışması çok talihsiz.
Books mentioned in this topic
Dar Kapı (other topics)ٴ (other topics)
öüşü (other topics)
Aforizmalar (other topics)
The Trial (other topics)
More...
Authors mentioned in this topic
André Gide (other topics)Will Self (other topics)
Reiner Stach (other topics)
Franz Kafka (other topics)
Sağlıklı günler ve keyifli okumalar dileriz.