Oldtimer - Klasik Okuma Grubu discussion

This topic is about
Beşinci Çocuk
Okuma arkadaşı arıyorum!
>
Doris Lessing - 5. Çocuk
message 1:
by
Zeynep
(last edited Jan 04, 2021 02:15AM)
(new)
-
rated it 4 stars
Jan 04, 2021 02:14AM

reply
|
flag

ben büyükanneler romanını okumuş ve çok sevmiştim. aslında en önemli eseri altın deftermiş galiba. onu da mı okusak ne dersiniz?

ben büyükanneler romanını okumuş ve çok sevmiştim. aslında en önemli eseri altın def..."
Altın Defteri ben de okumak istiyorum. Biz en iyisi bir ayın yazarı seçip Doris Lessing'i rahatlayalım :)

Ama ben de varım.
Bu kadar insan okuyacağına göre tekrar bir şans verebilirim sanırım.

Ama ben de varım.
Bu kadar insan okuyacağına göre tekrar bir şans verebilirim sanırım."
Grup okumalarının böyle insanı tekrar tekrar motive eden bir ruhu oluyor. Ne güzel olur beraber okumamız



Okuma deneyimimi Beşinci Çocuk ile burada paylaşmaktan büyük memnuniyet duyacağım. Herkese iyi okumalar diliyorum.

Kitabı kapattım, kenara koydum ve şunu söyledim;
"çaresizlik ne büyük bir kabus!"
Sevgiler.
Zeynep hanım size de çok çok teşekkürler.:)

Kitabı kapattım, kenara koydum ve şunu sö..."
Sevgili Kübra, aramıza katıldığın için biz teşekkür ederiz.
Ben de ilk fırsatta başlıyorum...



Hay Allah...yok maalesef öyle bitmiyor Bilgen. Değiştirmekde fayda var kitabı.
Nasıl da denk geliyor hep sana :((


Doris Lessing'in hayatını bilen var mı? Sanırım kitaptaki Ben gibi bir çocuğu varmış ve terketmiş değil mi?


Harikasın Merve :) Ben de doğrusu senden beklemekteydim :)

Spoiler’a dikkat!
İyi Terörist ile çok ciddi benzerlikler var. Burada da çok sorumluluk sahibiymiş gibi davranıp, gerçekte bütün sorumluluğunu başkalarının üzerine yıkan karakterler var. Ve yine İyi Terörist’teki gibi, karakterlerin düşünceleriyle tamamen çelişen tutarsız davranışlarını iki sayfa arayla göze sokma çabası var. Hatta bu o kadar aynı pattern’le yapılmış ki herhalde Lessing’in alameti farikası da bu diye düşündüm. Keza İyi Terörist’te beni bunaltan, yazarın alttan alta tüm karakterlere hınçlı olması duygusuna da yine kapıldım. Dozu belki biraz daha az olabilir.
Bir annenin çocuğuna yabancılaşması, belki doğum sonrası depresyon eşliğinde, benim asla anlayamayacağım bir duygu değil. Mükemmeliyetçi insanların (ki bu, hemen her zaman saplantılı anlamına geliyor), işler planladıkları gibi gitmediğinde nasıl zıvanadan çıkabildiğini de çokça gözlemledim. Bu nedenle kitapta anlatılanlar, üzücü de olsa, “yok artık, bu kadar da olmaz� dedirtmedi bana. Oysa sanıyorum yazarın amacı bu ve bu amacı edinmiş olması beni biraz sinirlendiriyor. Çok çok yargılayıcı buluyorum Lessing’i iki kitaptır. Belki yanılıyorumdur diye kendimi ikna etmeye çalışıyorum ama valla edemiyorum. :) Ellerimi belime dayayıp “İlk taşı günahsız olanınız atsın Lessing hanım!� diye çemkirmek istiyorum. :))
Bunun dışında yazarın “günah keçisi� kavramı üzerinde oyalanmasından hoşlandım. Kim günah keçisi, Ben mi, Paul mü, anne mi, ebeveynin kafasındaki saplantılı aile fikri mi? Bunu uzun uzadıya düşünmek mümkün.
Bir diğer husus da şu: Lessing devrimcilerden ne istiyor? Her iki kitapta da toplumsal bir değişim isteyenleri sokmadığı lağım çukuru kalmadı. Bu çocukça intikam duygusu çok rahatsız edici geliyor bana. Nobel ve daha pek çok ödül kazanmış bir yazar diye okuyorum, iyi hoş da, cüppeli fışfış hocadan farksız konuşacaksa niye okuyayım? :)

Spoiler’a dikkat!
İnsanların sevgisizliklerini bir kişiye odaklayabilmek, nefrete dönüştürebilmek veya bu sevgisizliği meşrulaştırabilmek için o kişiye insanlık dışı özellikler atfetmesini iyi işlemişti yazar. Çocuğun neandertal veya dwarf olabileceği, insan olabileceğinden daha mümkün görünüyordu kitaptaki karakterlere!
Yine işlenen temalardan biri de, anne babaların ama bilhassa da annelerin, hoşlarına gitmeyen ve baş edemedikleri davranışlar sergileyen çocuklarına tıbbi bir teşhis konmasını çılgınca arzulamaları meselesi bence. Ülkemiz çocuklarının büyük çoğunluğunun hiperaktif olduğunun iddia edilmesi gibi. :)

cüppeli fışfış hoca mı? Bilemedim...benim fışfış deyince fışfış kayıkçı geldi aklıma :)))
yine gülümsettin beni ama :)

Öncelikle çok sürükleyiciydi, bırakamadan okuyup bitirdim diyebilirim. Okuduğum ikinci kitabı yazarın; kolay okunan ama kesinlikle basit sayılamayacak bir tarzı var Lessing'in. Dolayısıyla dil ve anlatım açısından sın derece başarılı.
Hikayeye gelince ; Harriet'in Ben'le başından beri yaşadığı ilişki ve iletişimin gidişatı bana yıllar yıllar önce okuduğum Kevin Hakkında Konuşmalıyız kitabını çok fazla hatırlattı (filmi de var sanırım, ben izlemedim ama kitap oldukça etkileyiciydi). Anormalliği son derece aşikar bir çocuk ve annenin çocukla ilgili karmakarışık duyguları; çocuğunu sevememesi ama bunun vicdanında bir sızı yaratması, ona karşı her halükarda ebeveyn sorumluluğu hissetmesi, korumacılığı vs. çok gerçekçi geldi bana . Çocuğun doğaüstü bir varlık ya da çok daha ilkel zamanlardan gelen bir eski zaman yaratığı olması fikri çok fantastik tabi ama ciddi anlamda hissedilir şekilde bir farkla dünyaya gelen ( ya da bir engelle mi diyelim) çocuğuna karşı insanın hissedebileceği son derece insani duygular aslında. Ama bu insanca duyguların elbette bir bedeli var ; bir taraftan kendi vicdanının sesi diğer yandan aile fertlerinin yargılayıcı/suçlayıcı bakış ve sözleri altına ezilip giden bir ruh.
Kadın konusunu Türkü Söylüyor Otlar'da da iyi işlemişti Lessing bana göre. Burada da iyi işliyor açıkçası. Ben yüzünden yaşananlar tüm aile fertlerinin yaşamını alt üst ediyor, herkes çok kötü etkileniyor ama tüm olanların sorumluluğu yine kadına yükleniyor. Harriet'in isyanı var bu konuda 'günah keçisi' olmaktan dolayı ama herkes 'rahatça' Ben'i sevmeme hakkını kullanırken Harriet hissettiği o sevgisizlik için vicdan azabı duyarak cezalandırıyor kendini aslında. Yani tam da gerçek hayatta olduğu gibi değil mi?


Dediğim gibi çok iyi hatırlamadığım için yanılıyor olabilirim ama bence Kevin Hakkında Konuşmalıyız ve Beşinci Çocuk arasında temel bir fark var: Kevin’in annesi, “normal bir anne� gibi mücadele etmeye çalışıyordu, “normal, sıradan� bir kadın olarak çizilmişti. Oysa Beşinci Çocuk’ta anne, hiç durmadan üreyeceğine dair bir fantezi içinde. Bunun doğal ve normal olan olduğunu savunuyor. Evlenmeden önce kendisine atfedilen rasyonellikten eser yok. Çocukların geleceği hakkında hiçbir gerçekçi planı yok. Cümlelerimi çok dikkatli kurmaya çalışıyorum, umarım yanlış anlaşılmam ama adeta bir tavşan gibi üremeye odaklanmış. Kendi annesiyle arasındaki bir konuşmadan anlıyoruz ki geç kalacağından korkuyor, yeterince doğuramayacağından korkuyor. Hayvani bir içgüdü sanki onu etkisine almış. Ve neticede insan olmayan, adeta hayvan gibi gördüğü bir çocuk doğuruyor. Adeta kendi durumunu çocuğa yansıtıyor.
Burada kritik bir soru daha var bence, üstelik yoruma da açık bırakılmış: Sizce Ben’in sorunu ne? Bana kalırsa, her çocukta rastlanabilecek gelişimsel farklılıklar dışında bir sorunu yok. Engelli değil, zeka geriliği yok. Doktorlar da bunu söylüyorlar, çocuk da topluma ayak uydurabiliyor ve ailesi dışında kabul görüyor! Böyle düşününce, kitap bambaşka bir anlama bürünüyor bence. Siz ne dersiniz?

Dediğim gibi çok iyi..."
Harriet ile ilgili tüm cümlelerin son derece doğru tespitler içeriyor Renin. Kevin Hakkında Konuşmalıyız 'da anne karakteri aklı başında, mantıklı, ayakları yere basan bir karakter ama doğduğunda beri bir sorun olduğunu çok iyi kavradığı çocuğuyla ilgili gerçeği eşine bir türlü inandıramayan bir kadın.
Beşinci Çocuk'ta anne karakteri kelimenin tam anlamıyla sinir bozucu, benim de sempati beslemenin uzağında kaldığım bir insan oldu kesinlikle. Bırakın gelecek kaygılarını vs. bakım işlerini bile sırtlanıp götürecek bir kabiliyeti yokken, hala sekiz tane çocuk hayali kuran, hatta aileden gelen uyarılara karşın bunu bir inatlaşma unsuruna dönüştürecek kadar da mantığın dışında hareket ediyor. Fakat benim vurgulamaya çalıştığım, aslında Harriet tüm bu akla yatmayan eğilim, istek ve hayallerde yalnız değil; kocası David de onunla beraber. Güçleri yetmediği halde koskoca bir ev almak, tüm o yükü kaldıramadıkları halde evde sürekli kalabalık ve hayli uzun süren parti ve kutlamalar düzenlemek, gerek maddi gerek bakım açısından yetemedikleri bir dolu çocuk dünyaya getirme fantezisi içinde mutluluğun bu olduğuna inanmış tuhaf bir çift aslında. En başından beri kendisine bir yuva oluşturamamış babasına diş bileyen David, babadan gelen tüm o maddi desteği her seferinde kabul ederek sürdürüyor üstelik bu ısrarlarını. Çok çocuklu bir aile olmak konusunda kesinlikle karısından kalır bir tarafı yok. Dört sağlıklı çocuk, ekonomik açıdan 'hoşlanılmayan' babaya yaslanılmış, evdeki tüm sorumluluk Dorothy' e yüklenmiş haldeyken bile çok sağlıklı görünmeyen bu aile yaşamı birden Ben'in doğuşuyla alt üst olunca tüm okların anneye yönelmiş olmasına benim dikkat çekmeye çalıştığım yer.
Ortada sorunlu bir çocuk var, sağlıklı ve normal olanlara bile yettiği tartışılır bir anne-baba bu durumla nasıl baş edeceğini bilmiyor. Geniş ailedeki büyüklerin bulduğu sözümona çözümü annenin vicdanı kabul etmiyor doğal olarak. David'in de bu çözümü kabullenmesi ve kabullenmeyen Harriet'in karşısında yer alması hiç adil değil. Aslında savunduğunun aksine 'öyle bir çocuk' doğurduğu için yargılanmıyor Harriet. Bulunan çözümü kabul etmediği için, Ben'in o kurumda kalmaya devam etmesini istemediği için, çocuğu oradan kurtarıp yeniden eve getirdiği için suçlanıyor. Oysa Ben orada kalsaydı ve hiç dünyaya gelmemiş gibi davranmaya devam etselerdi her şey yine 'çok güzel olacaktı'. İşte bu noktada her ne kadar karmakarışık duygular besliyor olsa da vicdanının o çocuğu orada bırakmaya el vermemesini çok 'insani' bir duygu olarak değerlendiriyorum ben. Bulunabilen tek çözüme yanaşmadığı için yargılanıyor/suçlanıyor oluşu da çok gerçek hayattan bir kesit aynı şekilde. Bu kısmı iyi işlemiş Lessing. Okuru da zaman zaman aynı hesaba sürüklüyor: "bir çocuğu gözden çıkarsa diğer hepsini, aile bütünlüğünü kurtaracak aslında; Ben'e kıyamadı ama hepsi darmadağın oldu, değer miydi? Tamam anne yüreği ama başka çözümü mü var, ya diğer çocukları ne olacak " filan gibi....
Kadının maruz kaldığı yalnızlık çok gerçek göründü bana.
Peki Ben'in nesi var? İşte bu hepimiz için büyük bir muamma? Bir eğitimci olarak iyi yetiştirilmeye gayret edilmemiş, sorumluluk ve kural öğretilmemiş, sadece şımarık çocuklarına 'hiperaktif' ya da 'dikkat eksikliği' teşhisi koydurma heveslisi ebeveynlerin tutumunu ben de sevmiyorum ama Ben'in durumu böyle değil sanki. Doğduğundan beri kimi anormallikler gösteriyor, hiç bebek olamıyor mesela, daha iki aylıkken dünyaya öfke saçan bir yaratık, kontrol edemediği bir güce sahip, üstelik fiziksel olarak da görenleri dehşete düşüren bir görüntüsü olduğunu anlıyoruz, zihinsel olarak yetersizlikleri var (tüm o gayrete rağmen adını-soyadını yazmaktan öte gidemiyor zira) ... ama tam olarak nedir ? Bu kısım koca bir soru işareti?

Fakat o götürdükleri kurum nedir? Öyle yerler mi var istenmeyen çocukları alıp ne olduğuna bakmadan ölüme terkeden?

Ben Ben’in hiçbir şeyi olmadığına neredeyse emin gibiyim ya. Farklı bir çocuk sadece. Fiziksel olarak çirkin belki. Geri kalan şeyler, mesela vahşiliği, konuşmayı geç öğrenmesi falan ailenin ona yansıttığı şeyler. Korkunç bir canavar olduğu söyleniyor çocuğa ilk günden beri, ailedeki herkes bu görüşe uygun davranıyor, dolayısıyla Ben de içselleştiriyor bu bilgiyi. Kendisiyle ilgilenilmeyen, sevgi gösterilmeyen çocukların öğrenme bozuklukları yaşayabildiğini biliyoruz. Sakatlıyorlar bence çocuğu.
Çünkü Ben’e atfedilen canavarlıkları hep ailenin anlatımından dinliyoruz. Doktorlar bir sorun görmüyor. Okulda sorun yaşamıyor. Arkadaş grubu ediniyor, hatta grubun lideri bile oluyor. “Zavallı Ben� kendisini kabul eden topluluklara şevkle katılıyor.


Ben'i oradan aldıktan sonra kontrol altında tutmaya çalıştığında orayı hatırlatması Ben üzerinde travmatik bir etki yaratıyor. Çaresiz kimselerin çözüm olarak zaman zaman psikopat tehditlere başvurmasına da üstü kapalı bir gönderme de söz konusu.
Gel gelelim Ben nasıl biri. Ben vahşi bir canlı. Gücü ve korkusuzluğu onun topluma dahil olmasına ve adaptasyonuna ket vuruyor. Ne yazık ki ehlileşmek yerine duygusal zekasında gün be gün gerileme hızlanarak artıyor. Tabiri caizse düşünme yetisi olmayan vahşi bir yaratığa dönüşüyor.
Kitabın alt metni; empati.
Coşku ile anne karnına düşmüş bir canlının doğumu ebeveynlerde büyük bir şok yaşatıyor. Hamile iken bir anne karnında olup bitenlere aşina olmamakla beraber daha çok içindeki sesi dinleme halindedir. Dört hamileliğinde alışık olmadığı o iç ses onu en başından tedirgin etmeye başlıyor.
Doğum ve sonraki süreç zaten kabus. Ama kabustan da öte vazgeçip vazgeçmemek en zoru. Kısır bir döngü.
Beni yordu. Çok mükemmel olarak ele alamıyorum çünkü Rosemary muhteşemdi. :))

ben de yetişeceğim size inşallah...

Merve sana sesleniyorum, okuyup bizi aydınlatır mısın? :)

Yazarın okuduğum ilk kitabı oldu, Zeynep Hanım öneriyi yaptığında konusu çok ilgimi çekmişti, fakat tam olarak aradığımı bulabildiğimi sanmıyorum.
David ve Harriet'ı birleştiren sebeplerin daha başından çok zayıf kaldığını düşünüyorum. Geniş bir aile hayali, evlendikleri gibi aldıkları kocaman ev, kurgunun devamında, yazarın ana temayı tekrar vurgulamak istediği yerlerde döne döne önümüze çıkıyor. Daha önce de bu yorum yapılmış, bu karakterler yani anne ve baba neyin güvencesiyle sekiz on çocuk hayali kuruyor anlayamadım. Sanırım ikinci çocuk doğduğunda, mahallede artan şiddet olaylarından bahsediliyor örneğin, bunun yanında çocukların eğitimi vs. gibi konuları etraflıca düşünmediklerini çoğu bölümde görüyoruz. Çocuk sahibi olmadan önceki sorumsuzlukları ayrı, sonrası ayrı sinirlendirdi beni.
Tabii bütünüyle kötülemek doğru olmaz. Harriet'in zor geçen hamileliği, sonrasında da Ben'i sahiplenememesi, diğer çocuklarını emzirdiği gibi emzirememesi, onu sevmesi gerektiğini bilirken bunu yapamadığı için acı çekmesi çok gerçekti. Sürekli çevreleri tarafından yargılanıyor olmaları, Harriet ve David arasındaki uçurumun Ben'in varlığıyla ve David'in daha çok çalışmasıyla iyice açılması üzücüydü. Harriet'ın Ben'i ölüme terk edememesi climax anıydı, rehabilitasyon merkezinin fiziksel ortamı, çalışanları, Harriet'ın çocuğu alıp giderkenki motivasyonu etkileyici anlatılmıştı.
Ben'in durumuyla ilgili benim tahlilim, öğrenme güçlüğünün yanında, normal duygulanım gösterememesi ve şiddete eğilimli oluşu. Ben'in ihtiyacı olan başından beri ona özel verilecek olan eğitim ve tedaviydi bana göre. Çocuk evdeki kedi ve köpeği öldürdü, konu üzerinde diğer kardeşlerin ölen kedinin köpeğin ardından üzülmesinden başka bir şey olmadı. Doğru yardımı vermeye çalışmak yerine çocuğu ölümün beklediği bir rehabilitasyonuna göndermek de bu kitaptaki yetersiz anne babaya göre bir hareket.

İnanılmaz güzel yorumlar yapılmış, kitabı bitirene kadar okumayı ertelemiştim. Çok keyifliydi arka arkaya okumak.
İyi Terörist ile birçok benzerlik var sizlerin de yazdığı gibi; tematik benzerliklerin yanında yine tek yönlü sevmesi zor karakterler ve buna rağmen elinizden bırakmak istemeyeceğiniz bir kitap, yine hikayenin orta yerinde kocaman bir ev ve hayatlarının sorumluluklarını alamayan çocuklarını kendi hayatını hiçe sayarcasına destekleyen Dorothy isimli bir anne :))
İyi Terörist 1985'te yayımlanmış, Lessing'in bir sonraki romanı Beşinci Çocuk ise 1988'de yayımlanmış. Benzer konuların onu uzun bir süre boyunca meşgul ettiğini söyleyebiliriz sanırım.
Harriet hamileliği sırasında çok huzursuz, sağlıklı bir hamilelik geçirmiyor ve sık sık sakinleştirici/ağrı kesici kullanıyor, bunların çocuğa bir zararı olmuş mudur diye düşünmekten alamadım kendimi. Merube ne dersin? Çocuğun farklılığına fantastik açıklamalar bulmaya çalışmak yerine bunları bir kere bile sorgulamamış olması çok acıklı. Ben de çocuğun aslında normalin sınırları içinde olduğunu hissettim (normal her ne demekse işte), belki de sadece aşırı romantik diye tanımlayabileceğimiz kendi beklentilerine uymadığı için onu en başından itibaren kabul etmekte zorlandılar. Sonunda gözlerimizin önünde bir tavuk-yumurta imgesi kaldı.
Günah keçisi kavramı gerçekten çok güzel işlenmişti, burada o bilindik yargılayıcı tonu hissetmedim, o yüzden de keyif almış olabilirim.
Merube'nin bahsettiği ve 12 yıl sonra gelen devam kitabını da bir ara okumak gerek, orada Ben'in bakış açısından anlatılıyormuş olaylar. Belki kafamızdaki sorulara yanıt bulabiliriz.

aaa bir de Merube yorumlarını :)

aaa bir de Merube yorumlarını :)"
Ben bu haftasonu başlayacağım kitaba 🙈. Özellikle yorumları okumuyorum şimdilik. İnce kitap zaten, oturunca hızlıca biter :). İlk okuma deneyimimde, yarısına kadar okuyup irrite olmuştum.
Down sendromlu bebeğe “mongol� denmesini yazar normal bir şeymiş gibi yazmış gibi hissetmiştim. Yanıldığımı umuyorum. Ayrıca Ben’e yönelik tavrın, farklı/engelli bireylere genel tavrını gösterdiğini düşünmüştüm ve işte bu nedenlerle irrite olmuştum. Haftasonu okuyup yorumlara yetişmeyi ümit ediyorum:)

Okuduğum ikinci eseri ve yine karakterler ve hayat üzerine çok düşündürüyor. Bu sefer İyi Terörist’te olduğu gibi sinirlendiren bir okuma olmadı benim için. Ama her zamanki Lessing tarzında komik fanteziler var :)
Mesela bu kitapta da başkalarının parasına ve başkalarının yardımına muhtaç olmalarına rağmen sanki öyle değilmişçisine yirmi çocuklu ev hayali kurmak bana göre yine çok gülünçtü. Neyse hayallerini yine kendince bir şekilde gerçekleştiriyorlar ama çocukların yine de çok önemi yok gibi davranıyor anne ve bana. Ayrıca tüm hayal sanki kalabalıklarda Noel kutlamak üzerine gibi kurulmuş. Geleceğe dönük hiçbir şey yok çiftin aralarında konuşması bile yok. Bu arada David’in annesi ile Herriet’in kız kardeşinin İngilizlik üzerine konuşmaları çok eğlenceliydi.
Ben de hamilelikte aşırı ilaç kullanımının çocukta etkisini düşündüm ıԲ gibi okurken. Renin gibi empati ile bakayım diye de düşündüm yorumlarınızı okurken Ama sonra da bebekken hayvanlara eziyet edenlerin ileride seri katil
olabildiklerini araştıran Mindhunter dizisi geldi aklıma.
Ben eve döndükten sonra David’in adeta yok olması çok gerçekçiydi.

Books mentioned in this topic
Ben, In the World (other topics)Beşinci Çocuk (other topics)